|
||
Şeker Hastalığına Dikkat... | ||
Sağlık Haberi | ||
Toplumda her 10 kişiden 1’inde ve Türkiye’ de altı buçuk milyon kişide görülen diyabetten korunmak için bilinçlenerek kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşıyor. Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emine Dündar, diyabet hastalığı hakkında bilinmesi gerekenler hakkında çok önemli bilgiler aktardı. DİYABET NEDİR? Diyabet; küçük ve / veya büyük damar hasarlarına bağlı komplikasyonlara neden olan, temelde kan şekeri yüksekliği ile tanımlanan bir hastalıktır. Kan şekeri yüksekliği, glukozun yakıt olarak tüketilmesi ve kan değerlerinin açlık ve tokluk durumlarında vücut için kabul edilebilir olan normal değerlerde tutulması için kullanılacağı hedef dokulardaki hücrelerin içine girmesini sağlayan, pankreas isimli iç salgı bezinden salgılanan bir hormon olan insülinin hedef organlarda sonradan gelişen bir direnç nedeniyle etkinliğinde azalmaya bağlı olabildiği gibi (tip 2 diyabet), insülinin bizzat eksikliğine bağlı da olabilir (tip 1 diyabet). Diyabetin daha az rastlanan ve insülinin tersi yönde etki eden hormonal mekanizmaların işlemesine bağlı olan hastalıklarda (akromegali; büyüme hormonunun artmış aktivitesi, cushing sendromu; kortizolün artmış aktivitesi, feokromositoma; adrenerjik hormonların artmış aktivitesi) ortaya çıkan (sekonder diyabet) ya da bu iki ana tipin (tip 1, tip 2) ara formları olan alt tipleride bulunmaktadır. Gebeliğe bağlı diyabet (gestasyonel diyabet) ise; gebelikte işleyen hormonal mekanizmalar sonucu gelişen (plasentadan salgılanan İnsan Plasental Laktojeni (HPL) isimli hormonun temelde rol oynadığı ), gebeliğin sonlanması ile sıklıkla gerileyen bir diğer özel diyabet tipidir. Görülme sıklığı nedir? Dünya üzerinde halen 171 milyon diyabetik hastanın var olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, yanlış ve aşırı beslenme ve gündelik hayatta hareketsizlik gibi kolaylaştırıcı etkenlerden dolayı sürekli artmakta olan obezite yani ‘şişmanlık’ nedeniyle bu rakamın 2030 yılında 366 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir ki bu da diyabete bağlı ölüm ve sakatlıkların sürekli artacağının bir işaretidir. Ülkemiz için de durum pek farklılık göstermemektedir. Son yapılan toplum taramaları halen ülke nüfusumuzun yüzde 7.2’sinde diyabet, %6.7’sinde ise en az diyabet kadar önemli olan ve bu gün için diyabete doğru gidişin engellenebilir bir evresi olarak kabul edilen ‘glukoz tolerans bozukluğu’nun bulunduğunu ortaya koymuştur. Yani kabaca bir rakam vermek gerekirse her 10 kişiden biri ya diyabet hastası ya da ileride diyabet olma riski ile karşı karşıyadır. DİYABET ÇEŞİTLERİ Tip 1 diyabet: Tip1 diyabet; yani ‘çocukluk çağında başlangıç gösteren diyabet’ genelde çocuk ve genç erişkinlik döneminde, olguların hemen hemen tamamında 40 yaş öncesinde başlar. Çoğunlukla altta yatan neden mutlak insülin eksikliği ile sonuçlanan; pankreasta insülin salgısından sorumlu olan beta hücrelerine ya da insülinin bizzat kendisine yönelik gelişmiş olan ‘otoimmun’ denilen bir çeşit reaksiyondur. Özetle nedeni bu gün için açıklanamaz bir şekilde vücut kendisine ait bir organı, bir hücreyi ve bir hormonu yabancı olarak algılamakta ve onu yok etmeye yönelik iltihabi bir reaksiyon başlatmaktadır. Bu reaksiyon ve yıkım sonrası beta hücrelerinin sayısı azalmakta, insülin salgısı azalmakta ve tip 1 diyabet ortaya çıkmaktadır. Kalıtım tip 2 diyabete göre tip 1 diyabette daha az önem taşımaktadır. Tip 2 diyabette obezite hastaların büyük çoğunluğunda bulunup aynı zamanda bu hastalık için bir risk faktörü teşkil ederken tip 1 diyabette insülinin yokluğu ve buna bağlı artmış katabolizma (yıkım olayları) nedeniyle izah edilemez ve önlenemez bir kilo kaybı ilk bulgulardandır. Tip 2 diyabete göre daha ani başlangıç, hızlı seyir ve daha yüksek kan şekeri değerleri ile sayreden bu hastalıkta hastaların tedavisinde insülin kullanımı mutlak gereklilik göstermektedir. Tip 2 diyabet: Tip 2 diyabet; yani ‘erişkin tipi diyabet’ genelde 40 yaşından sonra başlayan, hastaların çoğunda (%80-90) aşırı kilonun varlığı ile özellenen, temelde varolan insüline karşı gelişmiş hedef organ (kas, karaciğer ve yağ dokusu) direnci nedeniyle insülinin etkisiz kalması (relatif eksikliği) sonucu oluşan, en sık rastlanan diyabet tipidir (yüzde 90). Tip 2 diyabetli hastaların 1.dereceden akrabalarında diyabet öyküsü sıklıkla vardır. Yani kalıtsal yönü ağır basan bir hastalıktır. Bu tip diyabet; insülin direncine neden olan kolaylaştırıcı risk faktörleri ortadan kaldırıldığında (örneğin hasta ideal kilosuna kadar zayıflatıldığında) büyük ölçüde engellenebilmektedir. Tip 2 diyabet özellikle büyük damarlarda oluşturduğu makrovasküler hasarlarla damar sertliği; yani ‘ateroskleroz’ ve buna bağlı ölümlerin tüm dünya üzerindeki önde gelen nedenlerinden birisidir. Bu hastalık, ortaya çıkmadan yıllar önce laboratuvarda saptanabilen bir takım biyokimyasal bozukluklarla adlandırılan ‘glukoz tolerans bozukluğu’ olarak da bilinen bir geçiş dönemindeyken kolaylaştırıcı faktörler ortadan kaldırılırsa yine engellenebilmektedir. Tip 2 diyabetin damar duvarına olan bu olumsuz etkilerinin hastalık ortaya çıkmadan yıllar önceki bu glukoz toleransı bozukluğu safhasında başladığı bu gün kabul edilmektedir. Bu nedenle yeni tanı almış bir tip 2 diyabet hastası bile aterosklerozdan çoktan etkilenmiş olabilir. Tip 2 diyabet hastalığının tedavisinde hastadan hastaya farklılık göstermekle birlikte; insülin direncini azaltan ilaçlar, insülin salgılanmasını uyaran ilaçlar, hastalığın ilerleyen dönemlerinde bu ilaçlara ilave olarak ya da tek başına insülin tedavisi kullanılmaktadır. HASTA EĞİTİMİNİN ÖNEMİ |
||
|
||
Etiketler: Şeker, Hastalığına, Dikkat..., |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.