Haber Detayı
03 Haziran 2025 - Salı 06:00
 
Eğitim İş'ten Üniversiteler Raporu Açıklaması
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) Kocaeli 1 Nolu Şube üyeleri Kocaeli Üniversitesi önünde basın açıklaması yaparak üniversitelerde yaşanan sorunları dile getirdiler.
Güncel Haberi


Şube Başkanı Ersin Tolga BAŞBAY'ın yaptığı basın açıklamasında Eğitim İş Raporu da basın mensuplarına dağıtıldı. Başbay'ın açıklaması şöyle;

"Bugün üniversitelerimiz, tarihinin en ağır kuşatması altında. Yükseköğretimin, akademik özgürlüğün, bilimsel liyakatin, düşünce özgürlüğünün ve gençliğin geleceği gasp ediliyor. Ve biz Eğitim-İş olarak diyoruz ki: Bu karanlığa teslim olmayacağız!

Üniversitelerimiz bilim değil, rant üreten kurumlara dönüştürülüyor. Akademik liyakat yerine yandaşlık, özgür düşünce yerine itaat dayatılıyor! Üniversiteler apartman dairelerine sıkıştırılmış; akademik kadrolar bilimsel başarıya değil, siyasi yakınlığa göre belirleniyor. Gençlerimiz nitelikli eğitim hakkından, akademisyenlerimiz özgür bilim üretme ortamından mahrum bırakılıyor.

Rakamlar Yalan Söylemez: Üniversiteler Alarm Veriyor

2024/2025 verilerine göre, 129’u devlet, 79’u vakıf olmak üzere 208 üniversitede, 185 bini aşkın akademik personel ve 6.8 milyon öğrenci bulunuyor. Ancak ne yazık ki bu dev sistem artık eğitim ve bilim üretme işlevini yitirmiştir. Bilimsel yayın yapmamış isimler rektör olarak atanırken, ilerici akademisyenler soruşturma, baskı ve sürgünlerle susturulmaya çalışılmaktadır. 

Vakfı dahi olmayan vakıf üniversiteleri, bir kampüsü dahi olmayan apartman üniversiteleri adeta birer ticarethane mantığı ile işletilmekte ve diploma pazarlayan kurumlar haline gelmiştir. Reklam bütçeleri AR-GE harcamalarını geçen bu kurumlar, akademik ciddiyeti zedelemektedir.

Eğitimin hızla ticarileştirilip paralı hale getirilmesiyle milyonlarca gencimiz eğitimden kopmuş, güvencesiz çalışma koşullarıyla emek sömürüsüne maruz bırakılmıştır. 2015-2023 yılları arasında 2 milyondan fazla genç, üniversite eğitimini ekonomik nedenlerle yarıda bırakmıştır. Mezun olan gençler ise mezuniyet sonrası işsizlik ve düşük ücretle karşı karşıya kalmaktadır.

YÖK: Bilimin Önünde 44 Yıllık Bir Engel

12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK, bugüne kadar sayısız akademisyeni susturdu, üniversitelerin ruhunu boğdu. Avrupa Üniversiteler Birliği'nin 2024 raporuna göre, Türkiye akademik özerklik açısından 35 ülke arasında 35. sırada! Bu utanç verici tablo, üniversitelerimizin nasıl tek adam rejiminin tahakkümüne sokulduğunun açık göstergesidir.

Liyakat Yerde, Yandaş Zirvede

Rektör atamaları Cumhurbaşkanı'nın iki dudağı arasında! Anayasa Mahkemesi'nin rektör atamalarını iptal etmesine rağmen bu karar tanınmamış ve üstüne 56 üniversiteye anayasaya aykırı biçimde rektör atanmıştır. Bu, sadece bir anayasa ihlali değil, üniversite özerkliğine açık bir saldırıdır. İktidar AYM kararlarını tanımadığı ve uygulamadığı gibi, Meclis’e yeni bir yasa teklifi sunarak, Cumhurbaşkanına; YÖK üyesi ve üniversite rektörü atama anlamında tam yetki getirilmesini hedeflemektedir.

Akademik kadrolar, bilimsel liyakate göre değil, siyasi sadakate göre şekilleniyor. Üniversitelerde yandaşlara yönelik kişiye özel kadroların açılması adeta normalleşmiştir. Üniversitelere yeterli akademisyen kadrosu da verilmiyor. Araştırma görevlisi sayısı 2022'de 52 binken, 2025'te 39 bine düşmüştür!

Bütçe Var Ama Üniversitelere Yok!

2025 yılında devlet üniversitelerine ayrılan toplam bütçe 487 milyar TL. Aynı yıl Diyanet İşleri Başkanlığı'na ayrılan bütçe ise 130 milyar TL. Üniversitelerimizin birçoğu teknik donanım, kütüphane, laboratuvar, derslik, yurt ve kampüs açısından yetersiz. Bilimsel üretimin temel unsuru olan araştırma ve kongre katılım imkanları, bütçe yetersizliği nedeniyle sekteye uğramıştır. Bu tablo ülkenin bilime değil, itaate yatırım yaptığını açıkça göstermektedir.

Üniversitelerde Verilen Eğitimin Niteliği Düşüyor!

2016'da URAP sıralamasında ilk 1000'de yer alan üniversite sayımız 18 iken, bu sayı 2023'te 9'a düşmüştür. Türkiye, bilimsel yayın kalitesi açısından birçok Orta Doğu ülkesinin bile gerisinde yer almaktadır. Üniversitelerimiz adeta liseden hallice yapılara dönüşmüştür. Akademik ve mali özerkliği olmayan, rektörler eliyle eşe dosta akademik unvan dağıtılan yerler olmuştur. Bu politikalar birkaç yıl daha sürdürülürse Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke Türkiye üniversitelerinden mezun olanlara denklik belgesi vermeyecektir. Bunun küresel ekonomide karşılığı, gençlerimizin ellerindeki diplomalarla yurt dışında çalışamamaları olacaktır.

Üniversiteler, liyakat yerine iktidara bağlılık esasına dayalı olarak atanan yöneticiler eliyle adeta siyasallaştırılmış, özgür düşüncenin ve bilimsel üretimin engellenmeye çalışıldığı kurumlar haline getirilmiştir. Söyleşi, anma, eğlence gibi etkinlikler bile çağdışı gerekçelerle yasaklanırken, iktidarın sırtını sıvazladığı gerici yapılar üniversitelerde hakim hale getirilmiştir. 6 yaşında bir çocuğun evlendirilmesini savunarak pedofiliyi meşrulaştıran Nurettin Yıldız isimli sapkının üniversitelerde konuşturulması, bu ülkenin eğitim sisteminin nasıl bir çöküş içinde olduğunu tescillenmesi olmuştur.

Öğrencilerin Anayasal Demokratik Hakları Yok Sayılıyor!

Öğrencilerin demokratik yollarla haklarını arama girişimleri baskılarla, şiddetle bastırılıyor.  Disiplin ve soruşturmalarla cezalandırılan öğrenciler üniversiteden ve KYK yurtlarından uzaklaştırılıyor, haksız yere tutuklanıyor ve eğitim hakları ellerinden alınıyor. İktidar eliyle atanmış rektörlerin, üniversite kampüslerine polisin girmesine izin vermesi; öğrencilere şiddet uygulanması kabul edilebilir bir durum değildir. AKP iktidarı kendisine boyun eğmeyen, itaat etmeyen üniversite öğrencilerini adeta düşman olarak görmektedir. Bu ülkenin en başarılı öğrencilerini haklarını aradıkları için tutuklamanın hiçbir meşru gerekçesi olamaz.

 

Üniversitelerde İdari Personelin Sorunları Artıyor!

Üniversitelerdeki idari ve teknik personel görmezden gelinmekte, ağır biçimde ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadır. Görevde Yükselme ve Unvan değişikliği sınavının merkezi olarak her yıl açılmaması ve mülakat uygulamaları haksızlıklara yol açmaktadır. Bu sınavlar her yıl en az iki kez yapılmalı ve atamalar bu sınav sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bu sınavlar, sadece şef ve şube müdürlüğü gibi kadroları değil, fakülte/enstitü/yüksekokul sekreteri ve daire başkanı gibi kadroları da kapsamalıdır. İdari personelin çalışma ortamları fiziki olarak yetersizdir. Döner sermaye payları adil bir şekilde dağıtılmamaktadır. Kamu personelinin önemli bir bölümü için yapılan ek gösterge değişiklikleri, teknik hizmetler sınıfında çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarına yapılmamıştır. Bu unvanlarla çalışanların ek göstergeleri 4800-6400 aralığında olmalıdır.

Üniversitelerimiz Kurtarılmalıdır!

Ülkemizin bilimsel geleceği, aydınlık yarınlarımız için üniversitelerin özerk, demokratik ve özgür yapıya kavuşması elzemdir. 12 Eylül darbesinin mirası olan YÖK kaldırılmalı, üniversiteler siyasi otoritelerden bağımsız, demokratik birer eğitim ve araştırma kurumu olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Üniversitelerin yönetim mekanizmalarının demokratik ve katılımcı yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Üniversiteler, Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler tarafından değil, üniversite bileşenlerinin ortak iradesiyle seçilen kurullar eliyle yönetilmelidir. Üniversitelerimizde sürdürülmekte olan özerkliği yok eden müdahaleci politikalar ve akademisyenler, öğrenciler ve idari personel üzerindeki baskılar derhal sonlandırılmalıdır. Yükseköğretime yeterli bütçe ayrılmalı, üniversiteler kamu yararına ve evrensel bilginin ve bilimin üretildiği, ARGE çalışmalarının güçlendirildiği bilim yuvaları haline getirilmelidir. Bilimsel özgürlükler kullanılırken, toplumun gereksinimleri ve öncelikleri temel alınmalı, araştırma alanları bilimsel gelişmeler doğrultusunda seçilmeli, eğitim ve öğretim programları ile ders içerikleri akademik gelişmelere uygun olarak düzenlenmelidir. Akademik ve idari personelin maaş, çalışma koşulları, mesleki ve özlük hakları insanca yaşama ve çalışma koşullarını sağlayacak ve liyakati esas alacak şekilde düzenlenmelidir.

Üniversitelerin özgürlük ve özerklik mücadelesine olan desteğimizi kararlılıkla sürdürecek, hukuksuzca yapılan işlemleri yargıya taşıyacağız.

Üniversitelerimizi kurtarmak için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz!"

İŞTE RAPOR!!!

2024/2025 Eğitim- Öğretim yılında  YÖK verilerine göre Türkiye’de 129 devlet üniversitesi, 75 vakıf üniversitesi ve 4 vakıf Meslek Yüksek Okulu olmak üzere toplam 208 Yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Bu kurumlarda 185 bin 169 öğretim elemanı görev yapmakta ve 6 milyon 835 bin 115 üniversite öğrencisi öğrenim görmektedir. 
YÜKSEKÖĞRETİMDE SORUNLAR KATLANARAK ARTMAKTADIR!
Eğitimin her alanında olduğu gibi yükseköğretimde de yaşanan sorunlar her geçen yıl katlanarak artmaktadır. ve bu öğretim döneminde de önceki dönemlerden devreden sorunlara yenileri eklenmiştir. AKP iktidarı dönemiyle birlikte üniversitelerimiz tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmiş, bilim ve eğitimin metalaştırıldığı, kadrolaşmanın derinleştiği, üniversite yönetimlerinin otoriterleştirildiği bir döneme girilmiştir. Üniversitelerimiz artık ne bilim yuvası ne de toplumun ilerlemesine katkı sağlayan birer kurumdur. Akademik liyakat, sadakate kurban edilmiştir. Bir tek bilimsel yayını bile olmayan rektörlerin atandığı; ilerici akademisyenlerin baskı, soruşturma ve sürgün tehdidi altında olduğu üniversitelerde, bilimsel özgürlükler giderek yok edilmektedir. 
Üniversiteler; yönetsel, bilimsel ve maddi özerkliğe sahip bir kurumlar olmalıdır. Bu özerkliklerden herhangi birinin yokluğu ya da ortadan kaldırılması durumunda üniversiteler kamu yararına bilim üretilen yerler olmaktan çıkarak adı üniversite olan birer bina haline gelir. Üniversitelerde üretilen bilimin doğru ve kamu yararına olabilmesi; yaygınlaştırılabilmesi ve kamu yararına kullanılabilmesi için hem bilimin üretildiği kurumların hem de bu kurumlarda çalışan kişilerin akademik özgürlüğe ve özerkliğe sahip olmaları şarttır.  Bu özerklik ve özgürlük, iktidardan, sermayeden, herhangi bir grup ve zümreden gelecek baskılara karşı koruyucu bir kalkan görevi görür. Bu nedenle akademik özgürlüklerin güvence altına alınması, yükseköğretim kurumlarının dış müdahalelerden bağımsız olarak işleyebilmesi ve kendi politikalarını belirleyebilme yetkisine sahip olması, öğrencilerin ve akademisyenlerin karar alma süreçlerine aktif bir şekilde katılması, akademik etik ve dürüstlük ilkelerinin kurumsallaşması, yükseköğretimin kamu yararına hizmet eden bir faaliyet olarak tanınması, yükseköğretimin özgür biçimde sürdürülmesinin güvence altına alınması yükümlülüğü devletin görevidir. 
Ancak bugün gelinen noktada üniversiteler akademik, bilimsel ve ekonomik özgürlükten ve özerklikten mahrum bırakılmış durumdadır. Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA) Üniversite Özerklik Karnesi’nde Türkiye; yönetsel, mali ve akademik özerklik alanlarında Avrupa ülkeleri arasında en alt sıralarda yer almaktadır. 
YÖK ÜNİVERSİTELERİN ÖZGÜRLÜĞÜ VE ÖZERKLİĞİ ÖNÜNDE BİR ENGEL OLARAK DURMAKTADIR!
12 Eylül darbesi sonrasında üniversiteler üzerinde kontrol sağlamak amacıyla kurulan YÖK, aradan geçen 44 yılda bilimsel ve özerk bir üniversite modelinin önünde en büyük engel haline gelmiştir. YÖK yasasıyla birlikte üniversitelerde toplu tasfiyeler başlamış, akademisyenler susturulmuş, çağdaş ve özerk üniversite yok edilmiş, yöneticiler atamayla gelmiştir. YÖK Yasası ile bütün üniversitelerin programları ve ders içerikleri aynılaştırılmıştır. Üniversitelerin tümünün yatırım bütçeleri YÖK’e tahsis edilmiş ve yerleşke inşaatları YÖK tarafından ihale edilmeye başlanmıştır. Üniversite harçları arttırılmış ve eğitimin özelleştirilmesinin yolu açılmıştır. Zaman içinde yasanın birçok maddesi değiştirilmiştir ama yasanın üniversiteler üzerindeki baskıcı havası 44 yıldır artarak devam etmiştir. 
YÖK, uygulamalarıyla bilimsel düşüncenin yeşermesini, özgürce tartışılmasını ve gelişmesini engelleyen bir baskı ve denetim aracı olmuştur. Gerçeği arayanı cezalandıran bu yapı, üniversitelerde akademik özgürlüğü değil, otoriteye boyun eğmeyi ve itaati esas almıştır.
YÖK’ün, bilimsel özgürlükten kopuk ve itaat gerektiren bu tutumu Avrupa Üniversiteler Birliği Raporu’nda da yer bulmuştur. Rapora göre Türkiye’deki üniversiteler 35 ülke arasında 35. olarak örgütsel özerklikte son sırada yer alırken, mali özerklikte 31., personel (istihdam) özerkliğinde 26. ve akademik özerklikte 29.  olmuştur. Raporda rektör atamalarının ve görevden almaların doğrudan Cumhurbaşkanı kararı ile gerçekleşmesi durumuna örnek teşkil eden tek ülkenin Türkiye olduğu belirtilmiştir. 
YÜKSEKÖĞRETİM TİCARİLEŞMEKTEDİR!
AKP iktidarı üniversiteleri tamamen piyasa dinamiklerine teslim etmiş, bilim ve eğitim metalaştırılmıştır. 129 devlet üniversitesine karşılık 4 MYO ile birlikte 79 Vakıf Üniversitesinin olmasının izah edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır. Nitekim 75 Vakıf üniversitesinin 44’ü İstanbul’da, 11’i Ankara’dadır. Buna karşılık İstanbul’da 13, Ankara’da 8 devlet üniversitesi bulunmaktadır. 
Vakfı dahi olmayan vakıf üniversiteleri, bir kampüsü dahi olmayan apartman üniversiteleri ise yükseköğretim sisteminin hem niteliğini hem de saygınlığını her geçen gün daha da zedelemektedir. Bu kurumlar adeta birer ticarethane mantığı ile işletilmekte ve diploma pazarlayan kurumlar haline gelmektedir. Reklam giderlerine ARGE yatırımlarından daha çok pay ayıran vakıf üniversitelerinin varlığı yükseköğretime vurulmuş en büyük darbedir. Eşe dosta akademik unvan dağıtma kurumu gibi çalışan, çoğunun bir kampüsü bile bulunmayan bu apartman üniversitelerinden mezun olanların iktidar tarafından istihdamda öncelenmesi, gençlerimiz için köklü devlet üniversitelerimizin saygınlığını azaltmıştır.
REKTÖR ATAMALARININ CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN YAPILMASI ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİNİ YOK ETMEKTEDİR!
Üniversitelerin bağımsızlığı, bilim ve düşünce özgürlüğünün sağlanması için gerekli olan en temel koşullardandır. Bağımsızlığın, bilim ve düşünce özgürlüğünün teminatlarından birisi de üniversite yöneticilerinin, üniversitenin kimliğini temsil eden rektörlerin öğretim üyeleri, öğrenciler ve üniversitelerin tüm bileşenlerinin katılımıyla seçilmesidir. 
Rektörlerin cumhurbaşkanı tarafından atanması üniversite özerkliğini yok etmektedir. Anayasa Mahkemesi 2018 yılında yayımlanan 703 sayılı KHK'de yer alan rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına ilişkin düzenlemeyi, Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiş ve karar 4 Haziran 2024 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanmış olmasına rağmen, rektör atamaları anayasaya aykırı olarak Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaya devam etmiştir. Anayasa Mahkemesinin rektör atamalarının doğrudan cumhurbaşkanına bağlı olması durumunu iptal etmesinin ardından günümüze kadar geçen süreçte beş farklı kararname ile toplam 56 üniversiteye Cumhurbaşkanı tarafından rektör atanmıştır. ⁠
İktidar AYM kararlarını tanımadığı ve uygulamadığı gibi, Meclis’e yeni bir yasa teklifi sunarak, Cumhurbaşkanına; YÖK üyesi ve üniversite rektörü atama anlamında tam yetki getirilmesini hedeflemektedir. Bu yasa teklifi akademik öz yönetim mekanizmalarının ve karar verme süreçlerinin devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir. Getirilmeye çalışılan bu sistem 12 Eylül darbe uygulamalarının bile daha gerisindedir. 
AKADEMİK VE İDARİ KADRO YETERSİZLİKLERİ VE KADROLARA KEYFİ ATAMALAR EĞİTİMİN NİTELİĞİNİ DÜŞÜRMEKTEDİR! 
Üniversitelerde yeterli akademik kadro, araştırma görevlisi, teknik eleman, memur ve hizmetli personel eksikliği vardır. Akademik kadrolar liyakate bakılmadan, eş, ahbap, tanıdık ve siyasi ölçütlere göre doldurulmaktadır. Akademisyenlerin yükselme kriterlerinin kişiye özel hale getirilmiştir. Akademik personelin görevde yükselme ve unvanlarına uygun kadrolara atanmasında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İktidara yakın olan akademisyenler hızla yükselirken, iktidara muhalif olan akademisyenlerin kadro ilerlemeleri yapılmamakta, yıllarca bekletilmektedir. Bilimsel liyakate dayalı yükselme sistemi keyfi bir biçimde işletilmekte, sık sık değişen atanma kriterleriyle mağduriyetler artmaktadır. Kişiye özel ilanlar devam etmekte, hatta akrabalara ve eş-dosta kadro verilmesi noktasına gelinmiştir. Akademik personelin idari görevlerde görevlendirilmesi, onların akademik çalışmalarını aksatmakta ve aynı zamanda idari personelin kariyer basamaklarında ilerlemelerini engellemektedir.
Doktor öğretim üyesi kadrosu, şarta bağlı sözleşme yenilemenin yapıldığı tek akademik memuriyet kadrosudur. Belirlenen şartlar üniversiteye göre değişmekte, keyfi kriterler getirilerek yenilenmektedir. Doktor öğretim üyelerinin sahip oldukları, aynı kadrolarına yeniden atamalarının yapılması için, bu kriterleri her yeni atama döneminde yerine getirmeleri istenmektedir. İş güvencesinin sağlanması için bu uygulamanın sonlanması gerekmektedir.
Üniversitelere yeterli akademisyen kadrosu da verilmemektedir. Nitekim akademisyenliğe hazırlamada en önemli adım olan araştırma görevlilerinin sayısı her yıl azalmaktadır. 2022 de 52 497 olan araştırma görevlisi sayısı, 2025 yılında 39 147’ye düşmüştür. 
Üniversitelerde yandaşlara yönelik kişiye özel kadroların açılması adeta normalleşmiştir. Bu durum liyakatli ve kendini yetiştirmiş akademisyenlerin akademik kadrolarda kendilerine yer bulmasını imkansız hale getirmektedir. Üniversite ve fakülte kurullarına atamalar seçim yoluyla değil “paraşüt” adı verilen yukarıdan atama usulü ile yapılmaktadır. ⁠Öğrencilerin her türlü farklı dünya görüşüyle tanışıp kendi doğrularını oluşturması gereken üniversiteler, bu yandaş ve liyakatten uzak atamalar nedeniyle “tek makbul zihniyet”e mecbur bırakılmaktadır. 
YÜKSEKÖĞRETİME YETERLİ BÜTÇE AYRILMAMAKTADIR!
2025 yılında 129 devlet üniversitesi için ayrılan bütçe 2025 yılında üniversitelere ayrılan 487 milyar lirayken, Diyanet İşleri Başkanlığına 130.1 milyar liralık bütçe verilmiştir. Üniversitelerin bütçesi gelişmiş ülkelerdeki tek bir üniversitenin bütçesinden daha düşüktür. Yükseköğretime ayrılan bütçenin düşük olması, ekonomik özerkliğe, akademik gelişime darbe vurmaktadır. Bütçe yetersizliği nedeniyle yeterli bilimsel çalışma yapılamadığı gibi, AR-GE çalışmaları da gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kalmaktadır. 
Üniversite araştırma fonlarının ve proje bütçelerinin yetersiz olması, yurt içi ve özellikle yurt dışı kongre ve toplantılara katılımın düşmesine neden olmakta, bilimin gelişmesini de engellemektedir. 
ÜNİVERSİTELER ALTYAPI VE TEKNİK DONANIM AÇISINDAN YETERSİZDİR!
Üniversitelerin, eğitim-öğretim vermek, araştırma yaparak bilgi üretmek ve bilgiyi topluma yaymak gibi temel işlevleri vardır. Üniversitelerin bu temel işlevlerini yerine getirebilmeleri, akademik ve idari kadrolarının niteliği ile fiziksel koşullarının yeterli olmasına bağlıdır. Üniversitelerin etkinlik kazanmaları toplum için çok önemlidir, çünkü üniversiteler toplumun ışığıdır, önünü açar ve aydınlatır. Ancak üniversitelere yeterli bütçenin ayrılmaması altyapı yetersizliği, teknik donanım eksikliğini de beraberinde getirmekte ve üniversitelerin işlevlerini tam olarak yerine getirmesini engellemektedir. Üniversitelerin bazılarında başta kütüphane olmak üzere, yerleşke (kampus), laboratuvar, yeterli derslik, yurt, kültür ve spor alanı gibi birçok temel alt yapı bulunmaktadır. Apartman üniversitesi diye tabir edilen birçok vakıf üniversitesi bu koşulları sağlamaktan çok uzaktır. 
ÜNİVERSİTELERDE VERİLEN EĞİTİMİN NİTELİĞİ GÜN GEÇTİKÇE DÜŞMEKTEDİR! 
Liyakati yok sayan atamalarla akademik personelinin niteliğinin düşmesi, bütçe yetersizliği, üniversitelerin altyapı ve donanım eksiklikleri yükseköğretimde niteliğin de düşmesine yol açmaktadır. Eğitimde niteliğin düşürülmesi ve çağdaş eğitimcilerin tırpanlanması sonucunda hem öğrencilerin nitelikli eğitim hakkı elinden alınmış hem de Türkiye yıllardır dünyanın en iyi üniversiteleri listesine neredeyse hiçbir üniversitesini sokamayan bir ülke haline getirilmiştir.
Uluslararası göstergeler, üniversitelerimizin pek çok alanda geriye gittiğini açıkça göstermektedir. Üniversitelerin uluslararası bilimsel başarı sıralaması hakkında bilgi veren URAP 2023-2024 Raporuna göre 2016 yılından beri ilk 500 içinde üniversitesi olmayan Türkiye için durum değişmemiş, ilk 1000 üniversite içinde ise 2016 yılında 18 üniversitemiz yer alırken 2023 yılında yarısı kadar yani sadece 9 üniversitesi sıralamaya girebilmiştir.  Araştırmalar nitelik ve derinlikten yoksundur; yayınlar performans kaygısıyla yapılmakta, bilimsel gelişime katkı sunamamaktadır. Nitekim Türkiye, bilimsel yayın kalitesi açısından birçok Ortadoğu ülkesinin bile gerisinde yer almaktadır.
23 yıldır izlenen politikalar sayesinde üniversitelerimizin adı üniversite ancak kendileri birer lise kuruluşlarıdır. Akademik ve mali özerkliği olmayan, rektörler eliyle eşe dosta akademik unvan dağıtılan yerler olmuştur. Bu politikalar birkaç yıl daha sürdürülürse Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke Türkiye üniversitelerinden mezun olanlara denklik belgesi vermeyecektir. Bunun küresel ekonomide karşılığı, gençlerimizin ellerindeki diplomalarla yurt dışında çalışamamaları olacaktır. 
CUMHURİYETİN KÖKLÜ ÜNİVERSİTELERİNE BİLİNÇLİ BİR SALDIRI SÖZ KONUSUDUR! 
AKP iktidarının üniversiteler üzerindeki baskıcı politikalarının en net yansımaları Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi gibi Cumhuriyetin köklü üniversitelerinde görülmektedir. Boğaziçi Üniversitesi özelinde ise bu uygulamalar, köklü bir akademik geleneğe sahip olan üniversitenin değerlerini ve özerk yapısını hedef almıştır. Üniversiteler, liyakat yerine iktidara bağlılık esasına dayalı olarak atanan yöneticiler eliyle adeta siyasallaştırılmış, özgür düşüncenin ve bilimsel üretimin engellenmeye çalışıldığı kurumlar haline getirilmiştir. Söyleşi, anma, eğlence gibi etkinlikler bile çağdışı gerekçelerle yasaklanırken iktidarın sırtını sıvazladığı STK olarak ifade ettikleri gerici yapılar, üniversitelerde  hakim hale getirilmiştir.
ÖĞRENCİLERİN ANAYASAL DEMOKRATİK HAKLARI YOK SAYILMAKTADIR!
Eleştirinin, sorgulamanın, bilimsel düşüncenin, demokratik ve anayasal hakları kullanmanın merkezi olması gereken üniversitelerde öğrencilerin demokratik yollarla haklarını arama girişimleri baskılarla, şiddetle bastırılmakta; öğrenciler disiplin ve soruşturmalarla cezalandırılmakta, üniversiteden ve KYK yurtlarından uzaklaştırılmakta, haksız yere tutuklanmakta ve eğiti hakları ellerinden alınmaktadır. Baskıları, haksızlıkları, demokratik olmayan uygulamaları protesto etmek Anayasal bir haktır ve hiçbir şekilde cezalandırılamaz. İktidar eliyle atanmış rektörlerin, özerk olması gereken üniversite kampüslerine polisin girmesine izin vermesi; kampüslerde anayasal, demokratik gösteri ve protesto hakkını kullanan öğrencilere şiddet uygulaması kabul edilebilir bir durum değildir. AKP iktidarı kendisine boyun eğmeyen, itaat etmeyen üniversite öğrencilerini adeta düşman olarak görmektedir. Bu ülkenin en başarılı öğrencilerini haklarını aradıkları için tutuklamanın hiçbir meşru gerekçesi olamaz. 
ÜNİVERSİTELERDE İDARİ PERSONELİN SORUNLARI GÜN GEÇTİKÇE ARTMAKTADIR!
Üniversitelerdeki idari ve teknik personel görmezden gelinmekte, ağır biçimde ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadır.  Görevde Yükselme ve Unvan değişikliği sınavının merkezi olarak her yıl açılmaması ve mülakat uygulamaları haksızlıklara yol açmaktadır. Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavları her yıl en az iki kez yapılmalı ve atamalar, bu sınav sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bu sınavlar, sadece şef ve şube müdürlüğü gibi kadroları değil, fakülte/enstitü/yüksekokul sekreteri ve daire başkanı gibi kadroları da kapsamalıdır. İdari personelin çalışma ortamları fiziki olarak yetersizdir. Bu durumun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Döner sermaye payları adil bir şekilde dağıtılmamaktadır. Kamu personelinin önemli bir bölümü için yapılan ek gösterge değişiklikleri, teknik hizmetler sınıfında çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarına yapılmamıştır. Bu unvanlarla çalışanların ek göstergeleri 4800-6400 aralığında olmalıdır.
SONUÇ
Ülkemizin bilimsel geleceği, aydınlık yarınlarımız için üniversitelerin özerk, demokratik ve özgür yapıya kavuşması elzemdir. 12 Eylül darbesinin mirası olan YÖK kaldırılmalı, üniversiteler siyasi otoritelerden bağımsız, demokratik birer eğitim ve araştırma kurumu olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Üniversitelerin yönetim mekanizmalarının demokratik ve katılımcı yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Üniversiteler, Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler tarafından değil, üniversite bileşenlerinin ortak iradesiyle seçilen kurullar eliyle yönetilmelidir.
Üniversitelerimizde sürdürülmekte olan özerkliği yok eden müdahaleci politikalar ve akademisyenler, öğrenciler ve idari personel üzerindeki baskılar derhal sonlandırılmalıdır.
Yükseköğretime yeterli bütçe ayırılmalı, üniversiteler kamu yararına ve evrensel bilginin ve bilimin üretildiği, ARGE çalışmalarının güçlendirildiği bilim yuvaları haline getirilmelidir. Bilimsel özgürlükler kullanılırken, toplumun gereksinimleri ve öncelikleri temel alınmalı, araştırma alanları bilimsel gelişmeler doğrultusunda seçilmeli, eğitim ve öğretim programları ile ders içerikleri akademik gelişmelere uygun olarak düzenlenmelidir.
Akademik ve idari personelin maaş, çalışma koşulları, mesleki ve özlük hakları insanca yaşama ve çalışma koşullarını sağlayacak ve liyakati esas alacak şekilde düzenlenmelidir. 
Eğitim İş Sendikası olarak, başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere tüm üniversitelerimizdeki haklı direnişleri selamlıyor, üyelerimiz ve tüm eğitim emekçilerinin hak savunusunda ve laik, bilimsel, kamusal eğitim mücadelesinde her zaman yanlarında olduğumuzu güçlü bir şekilde ifade ediyoruz. Üniversitelerin özgürlük ve özerklik mücadelesine olan desteğimizi kararlılıkla sürdürecek, hukuksuzca yapılan işlemleri yargıya taşıyacağız.

 

Kaynak: Editör:
 
Etiketler: Eğitim, İş'ten, Üniversiteler, Raporu, Açıklaması,
Haber Videosu
Yorumlar
Ulusal Gazeteler
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
95
91
1
5
30
36
2
Fenerbahçe
84
90
4
6
26
36
3
Samsunspor
64
55
10
7
19
36
4
Beşiktaş
62
59
8
11
17
36
5
Başakşehir
54
60
14
6
16
36
6
Eyüpspor
53
52
13
8
15
36
7
Trabzonspor
51
58
11
12
13
36
8
Göztepe
50
59
12
11
13
36
9
Rizespor
49
52
17
4
15
36
10
Kasımpaşa
47
62
11
14
11
36
11
Konyaspor
46
45
16
7
13
36
12
Kayserispor
45
45
13
12
11
36
13
Gaziantep FK
45
45
15
9
12
36
14
Alanyaspor
45
43
15
9
12
36
15
Antalyaspor
44
37
16
8
12
36
16
Bodrum FK
37
26
17
10
9
36
17
Sivasspor
35
44
19
8
9
36
18
Hatayspor
26
47
22
8
6
36
19
A.Demirspor
2
34
28
5
3
36
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı